Ey benim bakınca gözlerimi kamaştıranım ey benim gönlümün biricik gülü ey ayağını bastığı yerlere gül kokusu bırakanım sen benim herşeyimsin...
Lübbetülayn
Ey benim bakınca gözlerimi kamaştıranım ey benim gönlümün biricik gülü ey ayağını bastığı yerlere gül kokusu bırakanım sen benim herşeyimsin...
Lübbetülayn
Bir gün ışığından bir nur eksilirse bir gün saçından bir tel eksilirse bir gün gülüşünden güller eksilirse,
Ve bir gün ayaklarını bastığın yerlerden gül kokusu kesilirse o gün benim canımdan gitsin...
Gül kokulum ↓
"Lübbetulayn "
En sağlam gerçeğe ve kırılmayan yalana yemin ederim ki bir daha gelsem cihana!
Oturup bir daha içerim,
seni sevmenin acısını...
Çünkü senin acın bile tatlı ne eşin var ne benzerin ne senin huyunda huylu var ne de senin gibi insan var seni sevmek şeref bana senin olmak lütuf bana bilselerdi seni utanırlardı insanlıklarından bir daha gelsem cihana yine seni severim bir daha gelsem dünyaya seni sevmenin acısını oturup birdaha içerim seni sevmenin huzurunu bir daha yaşarım..
Lübbetülayn
Yaptığım en iyi şey hayatımda olan güzel şeyleri insanlara anlatmamaktır..
Mutluluğunu yüksek sesle anlatma çünkü hasedin uykusu oldukça hafiftir...
Titrerim canına canım, canın canların en kıymetlisidir içimin içindedir canın canına kurbandır canım canım canına değmesin elem ben vereyim sana kendi canım..
Madem ki kalbimiz göğsümüzde dölek durmuyor dölek durmuyor gözlerim senin karşında,
Çıkarabilirsin onları kafeslerinden yapabilirsin bunu pekala…
Olmaz sana zerre kinim
Sen Allah büyük olduğu için güzelsin benazir
ben Allah güzel olduğu için çirkinim...
Payidar Zaraman
Islak dudaklarından ılık bir nefesti ciğerlerime dolan mislerden bile güzel kokan teninde endamına dolanan bir elin titremesi gibi içe vuran o heyecanın yansımasıydı çakır gözlerin şimdi maviye boyanan gökyüzünün yeşile bulanan doğanın ışıltısı gözlerinde hapsederken benliğimi ben divane gibi dönerim etrafinda bütün korkularım sana yenik düşerken cesur yüreğim avuçlarında sarılmayı bekleyen bir çocuk edasıyla sana kurban yer tutarken ben bütün şiirleri ve şarkıları sana yazarken dilimde bir sen bir kez daha sen ve hep sen deyip şiirimi ve ömrümü tamamlardım...
Leylak kokuyor saçların ömrüm.
Ne zaman ki koklasam, karanlık bir ormanın en dibinde, bir akarsuyun kenarında hissediyorum kendimi...
Ağaçların üzerinde aydınlık bir cümbüş var.
Yerin dibinden güneş vuruyor suyun azizliğine.
Işıl ışıl bir huzur düşüyor avuçlarıma.
İsmini anıp duruyorum.
On defa...
Yüz defa...
Bakıyor, gülümsüyorsun.
"Ha ömrüm” diyorsun.
Hiç” diyorum.
İsmini dilimin üzerinde gezdiriyorum.
Damağım tadını hiç unutmasın diye..
Bu kente bir daha gelirsen eğer
Şu uzun boylu caddeyi kısa adımlarla ez benim için
Ama mutlaka
Duvarlara sevişen sözler bırak
İri gülüşler düşür yerlere mesela
Gecenin üçü, zamanın körü diye durma
Uykuda bırakma hiç bir çocuğu sakın
Tek tek uçur umudu uçurtmalarla
Barışı dileyeceksin unutma
Sonra kadınları
Griden maviye iyice ayırmadan ayrılma
Beyazın koynunda uyutabilirsen uyut, yoksa teslim etme siyaha
İyi bir sabaha uyandır bizi unutma..
Suyun azizliği aşkınadırki yağmurdan adamları olan kadınlar kardan kadın yapan erkekler severler..
Ve hep
Sol ıslanır sağ üşür
Üçyüz atmış beşin çemberi kırıktır
Birbirine hiç rast gelmez yol
Biri Nisan'da büyür ve diğeri ocakta ölür..
Şiirler yazdı adam, ardından hüzün kokulu şarklar...
Yaşadıklarına, yaşattıklarını katık edip bir notanın tınısna gizledi.
Hepsinin apayrı öyküleri vardı; kimisi kalın, kimisi derin çizikler atmıştı, sıvası dökük duvarlarına.
Sonrasında çokça hüzne bulayıp günbegün döktü satırlara. Köşesi yanık mektuplar, sayfası kıvrık günlükler gibi.
Yüreğinde papatyalar açan bir adamdı o. Bütün yapraklarında “seviyor” yazan bir tarla dolusu papatyayı satır aralarına sakladı.
Bu asırda, bu kadar dağınık uğraş içinde,
günlük” yazmak çocukluktan mı?
Yalnızlıktan mı? Aptallıktan mı?
Gün gelince bu şehirden kopar dallarımı..Sol eline avucuna bıraktım hallarımı..Yaz en baştan kaderimi çiz bi yollarımı.. Kıracaksa hayat senle kırsın kollarımı.. Ne bi eksik ne bi fazla kalbimin ortasına.. Kur bir ülke dili gözün sancağı saçların Tanış benle her şafakta gün ortasında Hayat başlar gülüşünle sen uyanınca Tut elimden yürü benle bu şehir bi sallansın Kara kıştan bıktım gayrı bahar da dallansın..
Hani yağmur yağınca griye boyanırsınya Hani güneş açınca rengarenk tablolar oluşturursun ya seni seyre dalmak ne güzel..
İstanbul
Derdimize Yüksel dedik..
İstediğin kadar yüksel Nasıl olsa geçmeyecek misin Zalimlere Güçlen dedik Dilediğin gibi güçlen Nasılsa düşmeyecek misin Öyle oldu, olacak! Dünya, iyiyle kötünün arasında bir yerde Ama günü geldiğinde iyilerden taraf olacak..
Hiç sevememişimdir ıslak sokakları kuru kalabalıkları boş düşünceleri riyakar yürekleri..
Mutluluğunu yüksek sesle anlatma çünkü hasedin uykusu oldukça hafiftir...
Küçük bir tavsiye;
Hayatınızda olan güzelliklerden en yakınınıza bile bahsetmeyin...
Ne güzel demiş Fatih Sultan Mehmet han; İnsanlara; "Dinin nedir Namaz kılıyor musun Oruç tutuyor musun gibi Allah'ın soracağı soruları sormayın! İnsanlara; "Aç mısınız Bir şeye ihtiyacınız var mıdır Bir sorunun var mı gibi kulun kula soracağı sorular sorun.