Osmanlı Sultanları, sadece padişahlık yapmıyorlardı.

    Her birinin ayrı meslekleri de vardı.

    Kimi kuyumcu, kimi bahçıvan, kimi ressam, kimi maragozdu.

    Çoğu da şiir yazmaya meraklılardı, şiir yazmayı da çok sever, her birinin ayrı ayrı takma ad (Mahlas) ları vardı.

    Kılıcının kuvvetli olduğu kadar kalemide kuvvetli olan Avni mahlaslı #FatihSultanMehmet’in peygamber efendimize s.a.v hitafen #İstemem isimli şiiril

    İSTEMEM

    Sen kokmayan gülü neyleyim,

    Neyleyim sensiz baharı?

    Sen doğmayan günü neyleyim,

    Neyleyim sensiz ben dünyayı?

    Senin tenine değmeden gelen yağmuru istemem

    meltemi istemem.

    Seni parlayacaksa parlasın yıldızlar,

    Sana yanmayan yıldızı semalarda istemem.

    Bülbüller söyleyecekse seni söylesin,

    Senden okumayan bülbül olsa dinlemem.

    Özlemim sen olacaksan yansın yüreğim,

    Sılası sen olmayan gurbeti istemem, vatanı istemem.

    Bir ateş yakacaksa beni kalbimden,

    Senin aşkının ateşi yaksın,

    Senden gayrı başka bir aşkla kül olursa kalbim,

    Bu kalbi istemem, ateşi istemem, koru istemem.

    Seni göremediğim vahalar bedevilerin olsun,

    Ben senin çölünü isterim, suyu istemem.

    Sana çıkacaksa durmaz yürürüm,

    Sonu sen çıkmayan yönü istemem, yolu istemem.

    Ben gönüllü bir köleyim, kulağımda küpem.

    Kalbini fethedecekse geçerim bin Sina’yı birden.

    Yoksa neyime?

    Bu fethi istemem, Mısır’ı istemem, cihanı istemem.

    Ben Sultan Fatihim, önündeyim İstanbul’un.

    Yakarım bu şehri yüzünde bir tebessüm için.

    Yoksa gül yüzünü güldürmeyen sultanlığı istemem, İstanbul’u istemem.

    Ben bir garip yunusum, yazdığım sensin, yandığım sen.

    Senden gayrı bir aşka ben kalemi istemem, kağıdı istemem.

    Ben senin ümmetinim, sensin benim efendim.

    Senden gayrı, senden başka efendi istemem,

    sevgili istemem, istemem,istemem…

    Fatih Sultan Mehmet

    Ramazan ayının ilk gecesi olduğu zaman arşın altından Mesire denen bir yel (Tatlı bir rüzgar) eser.

    Esen bu yelle cennet kapılarının halkaları vurmaya başlar.

    Cennetteki ağaçların yaprakları birbirine değer.

    Bu sürtünmeden öyle güzel sesler, nağmeler çıkar ki, hiç kimse bundan daha güzel bir ses ne duymuş ne de işitmiştir.

    Cennetteki huri kızları da süslenip cennetin balkonlarına çıkarlar.

    Cennetin bekçisi Rıdvana sorarlar.

    "Bu gece ne gecedir.?

    "Rıdvan der ki:

    "Ey cennet Hurileri! Bu gece Ramazan ayının ilk gecesidir

    Cennet kapıları Muhammed ümmetine açıldı.”

    Yine Ramazan ayının ilk gecesi

    Allah-u Teala, cennetin bekçisine emreder..

    “Ey Rıdvan! Cennetin kapılarını aç!

    "Cehennem bekçisi Malike de:

    "Oruç tutanlara cehennem kapılarını kapa!”diye emreder.

    Cebraile ise

    “Ey Cebrail! Sende yeryüzüne in azgın şeytanları bir yere hapset.

    Zincirlerle bağla ve onları engin denizlere bırak.

    Ta ki Habibim Muhammed ümmetinin oruçlarını bozamasınlar.

    "Bu hazırlıklar bu ümmet için.

    Ehli cennet bizim için seferber oldu hazırlık yapıyorlar.

    Peki bizim Ramazan ayına hazırlığımız var mı?

    Ramazan ayı bu ümmetin ayıdır!.

    Fazileti büyük, kazancı çoktur.

    Bu aya hürmet etmeli tazim etmelidir!.

    Ramazan Ayımız mübarek olsun...

    Sultan Mahmut bir gün tüm vezirlerini toplayıp, ''Bana bir yüzük yaptırın ve üzerine öyle birşey yazdırın ki ona her baktığımda, hüzünlüysem neşeleneyim, neşeliysem hüzünleneyim'' diye buyurmuş...

    .

    .

    Vezirler toplanmışlar dört bir yana haber salmışlar. Sonunda bir gün yüzükle sultanın karşısına çıkmışlar, yüzüğü vermişler.

    Sultan Mahmut tamam işte bu demiş.

    Yüzüğün üzerinde:

    'Bu da geçer ya hû ... yazıyormuş

    .

    .

    #Anesteziçağı

    .

    .

    Miraç hadisesinde vuku bulan olaylardan biri de Hz. Cebrail tarafından Peygamberimize ﷺ biri süt, biri şarap olarak iki kap içecek sunulduğu

    ve Peygamberimizﷺ'in bunlardan sütü tercih ettiği ve bunun üzerine Cebrail’in “Sen fıtratı tercih ettin / seçtin.” dediği belirtilmektedir.

    (bk. Müslim, İman, 74/259; Beğavî, Hazin, İsra, 17/1. ayetin tefsiri)

    Bir başka rivayete göre ise Peygamber Efendimiz'e, Miraç gecesi birinde süt, birinde şerbet ve diğerinde ise su bulunan üç bardak takdim edilmiştir. Takdim esnasında:

    "Eğer, suyu alırsa kendisi de, ümmeti de ihtiyaçsız ve kanâatkar olur.

    Şerbeti alırsa kendisi de, ümmeti de mahrumiyete düçar olur.

    Şayet sütü alırsa kendisi de, ümmeti de doğruyu bulur" diye bir ses işitmiştir ve ardından süt bardağını alıp içmiştir.

    Bunun üzerine Cebrâil (as),

    "Yâ Muhammed. Sen, fitrî ve tabiî olanı seçtin. Sen de, ümmetin de doğru yola iletildiniz." demiştir. (İbn-i Hişam)

    Mumların Öyküsü

    Dört tane mum usul usul yanıyordu

    Ortalık öylesine sessizdi ki mumların konuşmalarını duyulabiliyordunuz

    Birinci mum dedi ki :

    "Ben BARIŞ' ım !

    Ama kimse benim yanmama yardımcı olmuyor .

    Sanırım yakında söneceğim ."

    Alevi hızla azaldı ve sonunda tamamen söndü

    İkici mum :

    "Ben VEFA' yım !

    Ne yazık ki artık vazgeçilmez değilim .Onun için bundan sonra yanıp durmamın bir anlamı kalmadı "

    Sözlerini tamamladığında esen hafif bir rüzgar onu söndürdü..

    Sırası geldiğinde üçüncü mum hüzünlü bir sesle dedi ki :

    "Ben SEVGİ' yim !

    Yanacak gücüm kalmadı . İnsanlar beni unuttu , değerimi anlamıyorlar . En yakınlarını sevmeyi bile

    unuttular ."

    Ve daha fazla beklemeden sönüp gitti ..

    Ansızın ...

    Odaya bir çocuk girdi ve 3 mumun da yanmadığını gördü .

    "Neden yanmıyorsunuz ? Sizin sonsuza kadar yanmanız gerekmiyor muydu ?"dedi

    ve ardından ağlamaya başladı ..

    O zaman dördüncü mum konuşmaya başladı :

    "Korkma ben yandığım sürece öteki mumları da yeniden yakabiliriz ,

    ben UMUT' um !"

    Çocuk parıldayan gözleriyle UMUT mumunu aldı ve öteki mumları birer birer yaktı ..

    UMUT ışığı yaşamımızdan hiç eksik olmamalı

    … ki hepimiz onunla birlikte Vefa' yı , Barış' ı ve Sevgi' yi yaşatabilelim !!!

    Gününüz aydınlık olsun, umut ışığınız hiç sönmesin...

    Alıntıdır...

    Değil mi cebhemizin sînesinde îman bir;

    Sevinme bir, acı bir, gâye aynı, vicdan bir;

    Değil mi cenge koşan Çerkes’in, Lâz’ın, Türk’ün,

    Arab’la, Kürd ile bâkîdir ittihâdı bugün;

    Değil mi sînede birdir vuran yürek.. Yılmaz!

    Cihan yıkılsa, emîn ol, bu cebhe sarsılmaz!

    Mehmed Âkif ⤵️

    Vatan şairi #MehmetAkifErsoy'u

    vefâtının 86. sene-i devriyesinde rahmet ve minnetle yâd ediyoruz. Mekânı cennet, makâmı âli olsun inşaallah...

    Altın ile kurşun arasında sadece üç proton fark var. Biri 82 biri 79 protondan oluşuyor. Düşünün kurşundaki üç proton fazlalığı attığınızda altın oluyor. İnsanlık da geçmişinden gelen yüklerden, ön yargılardan, korkulardan arındığı anda altın olacak.

    Stefano D'Anna

    Söyler misin,

    Yürek adamı (sevdâ adamı) olana yaban nedir?..

    Yürekte mesafe olursa, srada kimler olmaz ki, düşün..

    Yürek sadece sever,

    Onun vasfıdır sevmek..

    Zira kim yürekteki sevdâ da tam mütmainlik vardır.

    Yürek bâtındır ve bâtından nasibi olana,

    zâhirdir yürek..

    Bazen kabz hâli olur kişide,

    Hani güneşin önüne bulutun gelip, güneşi engelleği gibi..

    Göremez o an güneşi yerçekimine tâbi olan...

    Lâkin bulutların, üzeri, idrâk edene batışı olmayan güneştir..

    Sen ve ben yürekte biraraya gelirsek,

    Sen sensiz, ben ise bensiziz bilirsen,

    Ne senin benden ne benim senden bir farkımız var..

    Bir kapta pişen tüm nesneler misali,

    Kapta olan sadece, sâde bir yemektir..

    Yürek, kendine erişeni kendi yapar..

    Kendi ne ise o..

    O bir şahıs olmayınca, bilen bilir, sonsuzdur o..

    Ona bir vasıf, bir kavram yükleme,

    Çünkü her kavramın bir sınırı vardır.

    Bâtına nazarı erişen görür ki, bâtının sahili yoktur.

    Bir miskal etmeyen insan bedeni,

    Bilesin o yurtta yokluktadır..

    Hitâb ile desen ona:

    - Ey sevgili!. .. işte bak, benim ben!..

    Ben geldim sana, hem anadan yeni doğmuş gibiyim ben!.

    Cevap verilir lâkin o yurtta dilsiz söylenir, kulaksız dinlenir..

    Bilmem anlar mısın hitâbı ... sen..

    Bugüne nazarla kaç milyon ömür geçti bilinmez yaşam..

    Lâkin yürek der:

    - O günden bu güne hep aynıyım ben..

    Ne yürek değişti ne sevdâ..

    Sûretleri geç, sûret bebeklikten büyür değişir..

    Sonrasında uğrar ona ölüm..

    Gerisinde bir süreliğine kalır nâm..

    Ey mahcûb!..

    Aşk, âşık olmaz deme...

    Kimin dalına konarsa aşk, o dal yabandan uzaklaşır..

    Zira aşkta yaban olmaz câna..

    Ezelde bir can olan canan bu an karşına gelse..

    Sadece sarmalanır canlar..

    Yine bir can olur..

    Aşk böyledir, asırlar geçse de, tanır âşığı..

    Onun bu hâli bilesin tesadüf değil..

    Söylenecek tek şey mi dersin...

    "O nasılsa öyledir."

    Çünkü o yurt, sadece kendisidir..

    "Aşk yolu belalıdır" demiş erenler..

    O ne güzel beladır ki, arıtır gönlünü âşığın,

    Kalansa, sadece ma'şuktur..

    Aşk kendi gönül yurdunda ne ise,

    Ona denen sadece o dur.

    Aşk, âşık, ma'şuk anılır aşk yurdunda..

    Aşk aradan çekilecek olsa, ne âşık, ne ma'şuk,

    Âşık, ma'şuk arada bahane, bilesin ikisi de, yokluktadır..

    Bir akış, bir kabul olur gönülde...

    Akışın olduğu mazhârdan, kimi red eder, kimi naz, kimi hakarettedir..

    Gönle kabul nazarı ile bakan, tomurcuğa erişen bâd-ı sabâ gibi,

    Tanla beraber nazarı erenin nazarında...

    O küçük tomurcuk açılmış, görene içaçıcı kocaman gonca güldür..

    Dâim varidâtlar oluşur âşık, ma'şuk arasında..

    Kadim zamanlarda ateşin sönmemesi için..

    Duymuşundur dâim ateş beslenir olur..

    Varidâtı böyle bilmek gerek..

    Bahşayiş (atiyye) reddedilirse eğer...

    Yol gözlemek kimbilir kaç ömür alır..

    Sonsuz ömürde, birçok can dostun olsa..

    Sayının çokluğu cana birdir...

    Çünkü tüm dostlar, bilesin bir yürekte candan olan sevgidendir..

    Mecnun'dan Leylâ'yı ayırdılar..

    Değişen ne oldu Mecnun'da..

    Cânanı canda bulana...

    Ayrılık yaban ehlince,

    Sadece bir sözdür..

    Ol Sultânü'l Ârifîn Bâyazîdi Bistâmî Hazretlerine sordular kim:

    - Ya Bâyazîd!. .. kul Allah'a nasıl erer..

    Bâyazîd cevaben dedi:

    - Ey şaşkın!. ..hiç Allah'a ermek diye bir şey mi olur." ...

    Hazret neden böyle dedi dersen..

    Cevaben deriz ki:

    - Tüm varlık.. Allah olunca, Allah'a ermek diye bir şey nasıl olur?.

    Zira mahcup bilmez lâkin, soran da, hakikatta O dur..

    Bâyazîd sultân yârenler arasında sırrı âşikâr edip dedi:

    - "Kendimi tenzih ederim, şanım ne yücedir” ve dahi dedi:

    - “Cübbemin içindeki Allah’tan başkası değildir.."

    ... Dost!. gönül kulağını açık tut, sana bir sır üfleyeyim:

    - Bir sultan, yanında sana bir sır duyurursa...

    Bilesin o sırra seni hakka'l yakîn dâvet vardır..

    Sırrı duyduğun an gönlünü açık tut, durma sarıl o davete...

    Çünkü o an Yüce Sultân sendedir..

    M.Efdal Emre

    mutsuzsonn

    Kamerayı açıp karşısında maymun gibi hareketler yapınca adın sirk maymunu, bir soytarı değil fenomen oluyor..Hemde ünlü!!Birbirinin aynısı, robotik yaratıklar.. Sistem aslında şunu diyor.. "tek bir köle,tüm herkesi kölem yapmaya yeter.." Bundan 10 sene önce tek tük bile denilemeyecek kadar az bu sirk maymunlarına gülüp dalga geçenler şimdilerde aynı konuma gelmek için birbiri ile yarışıyor..Bu yarışta Erkek beğeni ve abone olunması için karısını vitrine koyuyor, çocuk annesini babasını kullanıyor, kadın yatak odasını açıyor,kız bedenini satıyor..vs.. İşte bu yarışta en can alıcı nokta ne biliyor musunuz? Sistemin haklı çıkmış olması..Tek bı köle herkesi köle yapmaya yetmiş gerçekten.. Tabi bu sadece ülkemize has bir durum değildir elbette..Sosyal medya etrafı camlarla çevrili bir dünya büyüklüğünde kocaman bir ev..evin içine girmesende dışarıdan evin içini ister istemez görüyorsun..!

    greatscissorsslimeeclipse

    Sosyal hesaplardaki hürriyet tasviri sandığımız gerçek koleliktir...Gerçek esaret bu döngüye elinden geldiğince dahil olmamak👏

    Bir göz at

    ... Büyük ozanımız Neşet Ertaş şöyle demişti: "Biz çekmediğimiz acının türküsünü yakmadık." .. Ruhu şâd olsun!.

    .... Bir türküde, bir şarkıda, bir eserde, bir sazda, bir nefeste, kelamda, bizzat yaşanmışlık yoksa, o yaşamışlıkta ruh yoksa, bunların tümü cansız çalı gibidir, kendine has bir can olsa da.. Nice söz, nefes, ses, saz vardır, gönle, cana dokunur. Kimileri vardır kulak dahi duymaz, duysa da etkisi tez biter olur. Yaşanılan, acısı, çilesi çekilen bir yaşamın nefesi ise insanı o nefese götürücü, o nefesi {sesi} duyana çok çok etkili olur..

    Tarih boyu liderler, bilgeler, meslek sahipleri hep böyle canlıca yetişmiş ve varlıklarını ve yollarını geleceğe taşımışlardır.. yaşanılmayan bir gerçeğin bilgisi bir başkası tarafından ezberlenmiş bilginin nakli olur.. Bizler sohbetlerimizde Bâyazîd şöyle dedi, Ebu'l Hasan Harakânî böyle dedi deriz ama denilenin esası Bâyazîd, Ebu'l Hasan olup söylemektedir..

    Yoğun bir kış günü idi. Sultânü'l Ârifîn Bâyazîdi Bistâmî Hazretleri kar altında, karla kaplı Bistam sokağında yürüyordu. Peşine bir genç takıldı. Bâyazîd'in karda bıraktığı ayaklarının izine çok dikkatli bir şekilde basıyor ve Sultânü'l Ârifîni takip ediyordu. Bir zaman sonra Bâyazîd gence döndü ve:

    - Görüyorum ki, benim ayak izlerimi takip ediyorsun. Böyle yapmaktaki muradın nedir?.

    - Efendim!. sizin gibi olmak istiyorum!.

    - Ah evladım!. Değil benim yere bastığım izlere basarak beni takip etmek, Bâyazîd'in derisini soyup içine girsen bile, Bâyazîd'in işlediğini işlemedikçe Bâyazîd olmana imkân yoktur.. dedi..

    ... İnsanlardan kimileri vardır, belkide insanlardan çoğu emeksiz kazanmaya, emeksiz birşey olmaya meyleder olur. Oysa gerçek; kişinin çalışmasından başka kazancının olmamasıdır.

    Niyâzi Baba-Mısrî ne güzel der:

    'Güçdür katı Hakk’ın yolu, dergâhı hem gâyet ulu,

    Sıdk ile olmazsan kulu, etmez yolu âsân sana.

    Kulluğa bel bağlar isen, şâm u seher ağlar isen,

    Sular gibi çağlar isen, tîz bulunur ummân sana.'

    .... Bir yağmur damlalarından meydana gelmiş su birikintisi bulunduğu yerde durmada.. kim der ki, bu biriken su deryaya kavuşur.. Bu ifadeye o su da inanmaz.. Akışı olmayan, akarın secdeğâhı-kıblesi derya olmayan su, nasıl deryaya kavuşur..

    ... Hedefe ulaşmak için yola koyulan, hedeftedir.. Göz kaymasın, gönül de hedeften şaşmasın kâfidir..

    Yerçekiminden kurtulana, semalarda {uzay}, arzlarda birdir.. kah uçar semâlarda, kah iner arza o. Zira o kayıtlardan âzâdedir..

    M.Efdal Emre